British troops held that area.
- İngiliz birlikleri o alanı zorla işgal ediyorlar.
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
Many Union soldiers were killed or wounded.
- Birçok Birliki askeri öldürüldü veya yaralandı.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
Our forces occupied the city.
- Birliklerimiz şehri ele geçirdi.
Special forces might do a lot of things that regular troops wouldn't do Like torture? I won't answer this question
- Özel kuvvetler düzenli birliklerin yapmayacağı birçok şeyi yapabilir İşkence gibi mi? Bu soruya cevap vermeyeceğim.
We need a new leader to pull our company together.
- Şirketimizi birlikte çevirmemiz için yeni bir lidere ihtiyacımız var.
Tom has only been with our company for three months.
- Tom sadece üç aydır firmamızla birlikte.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
I wish I could go to the party with you.
- Keşke seninle birlikte partiye gelebilsem.
She was supposed to attend the party with him.
- Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.
Tom and I roomed together in college.
- Tom ve ben üniversitede birlikte kaldık.
Tom and I used to hang out together when we were in college.
- Kolejdeyken Tom ve ben birlikte takılırdık.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools.
- Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.
Today I'll go to the cinema with Tom's brother.
- Bugün Tom'un erkek kardeşiyle birlikte sinemaya gideceğim.