birlikçiler

listen to the pronunciation of birlikçiler
التركية - الإنجليزية
(Hukuk) unionists
plural of unionist
birlik
association

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

birlik
unity

Marriage is a unity made from love. - Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.

Unity is better than money. - Birlik paradan daha iyidir.

birlik
union

The Union army's supply lines were on the north side. - Birlik ordusunun ikmal hatları kuzey tarafındaydı.

The Union soldiers fought fiercely. - Birlik askerleri şiddetle savaştı.

birlik
force

Our forces occupied the city. - Birliklerimiz şehri ele geçirdi.

Special forces and marriage don't go together. - Özel kuvvetler ve evlilik birlikte gitmez.

birlik
communion
birlik
brotherhood
birlik
{i} company

We need a new leader to pull our company together. - Şirketimizi birlikte çevirmemiz için yeni bir lidere ihtiyacımız var.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

birlik
{i} pool

Tom is swimming with his kids in the pool. - Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.

birlik
concurrence
birlik
{i} legion
birlik
{i} troop

He is commander of our troops. - O, bizim birliklerin komutanıdır.

The general inspected the troops. - General birlikleri denetledi.

birlik
unit

Marriage is a unity made from love. - Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.

The main idea in his speech was unity. - Konuşmasındaki ana fikir birlikti.

birlik
{i} body

Fadil discovered the car with Layla's dead body inside. - Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.

Dan's body was found in a well with fifty stab wounds. - Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.

birlik
(Biyoloji) synapsis
birlik
concord
birlik
fellowship
birlik
(Muzik) a whole
birlik
block
birlik
(Jeoloji) assembly
birlik
(Astronomi) reseau
birlik
conjunction
birlik
concert
birlik
collective
birlik
unicity
birlik
sameness
birlik
collectiveness
birlik
(Latin) collegium
birlik
ensemble
birlik
{i} league
birlik
contingent
birlik
party

To our surprise, Tom came to our party with Mary. - Sürpriz oldu, Tom partimize Mary ile birlikte geldi.

She was supposed to attend the party with him. - Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.

birlik
bloc
birlik
confederacy
birlik
fraternity
birlik
alliance
birlik
concomitance
birlik
consortium
birlik
college

We went to college together. - Birlikte üniversiteye gittik.

After I graduated from college, I moved back home and lived with my parents for three years. - Üniversiteden mezun olduktan sonra, eve geri taşındım ve ebeveynlerimle birlikte üç yıl yaşadım.

birlik
federation
birlik
confederation
birlik
unison
birlik
{i} syndicate
birlik
allience
birlikçi
confederative
birlik
{i} collaboration
birlik
unity, oneness; accord
birlik
assocation
birlik
unity; sameness, equality, similarity; union, association, corporation, confederation, alliance; combine; brotherhood, fraternity; unit, force
birlik
sameness; identity; equality; similarity
birlik
coalescence
birlik
establishment
birlik
(Hukuk) association, union, aggregate
birlik
combine
birlik
gild
birlik
one lira piece
birlik
combination
birlik
union; association; corporation; (Askeriye) unit
birlik
conference
birlik
corps

I served in the intelligence corps. - Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.

birlik
{i} posse
birlik
singlenuss
birlik
{i} oneness
birlik
verein
birlik
{i} Solidarity
birlik
{i} outfit
birlik
brother

We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools. - Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.

I went to school with your brother. - Erkek kardeşinle birlikte okula gittim.

birlik
{i} unanimity
birlik
{i} guild
birlik
formation
birlik
bund
birlikçi
unionist
birlikçiler
المفضلات