تعريف birbirini في التركية الإنجليزية القاموس.
- each other
Do you know each other?
- Birbirinizi tanıyor musunuz?
These two lines cut across each other at right angles.
- Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- mutual
Find mutual interests, and you will get along with each other.
- Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.
Love and friendship are mutually exclusive.
- Aşk ve arkadaşlık birbirini dışlar.
- inter
Find mutual interests, and you will get along with each other.
- Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.
- one another
The people in the room all know one another.
- Odadakilerin hepsi birbirini tanır.
Men exist for the sake of one another.
- İnsanlar birbirinin uğruna var olurlar.
- each other, one another
- birbirini izleme
- succession
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
- birbirini izleyen
- successive
- birbirini etkileme
- interaction
- birbirini etkilemek
- interact
- birbirini etkileyen
- interactive
- birbirini izleyen
- consecutive
- birbirini tamamlamak
- go with
- birbirini anlama
- understanding
- birbirini etkilemeden
- independently
- birbirini izleyen
- sequenced
- birbirini izleyen
- sequential
- birbirini izleyen
- alternating
- birbirini izleyen
- (Gıda) tandem
- birbirini sırayla izleme
- alternation
- birbirini takip eden
- successive
- birbirini takip etme
- succession
- birbirini takip etmek
- ensuing
- birbirini tutar
- consistent
- birbirini tutma
- coherence
- birbirini tutma
- correspondence
- birbirini tutmak
- tie in
- birbirini tutmamak
- contradict
- birbirini tutmayan
- contradictory
- birbirini tutmaz
- (Ticaret) contradictory
- birbirini örmek
- intertwine
- birbirini seven
- loving each other
- birbirini tamamlama
- to complement each other
- birbirini destekleme
- logrolling
- birbirini desteklemek
- support each other
- birbirini desteklemek
- be consistent
- birbirini desteklemek
- logroll
- birbirini götüren hatalar
- offsetting errors
- birbirini izleme
- consecution
- birbirini izleme
- altenation
- birbirini izleme
- alternation
- birbirini izlemek
- alternate
- birbirini izlemeyen
- nonconsecutive
- birbirini izleyen
- serial
- birbirini izleyen
- alternate
- birbirini izleyen günler
- (Ticaret) sequential days
- birbirini izleyen turlar
- (Turizm) back to back tours
- birbirini izleyerek
- consecutively
- birbirini suçlama
- recrimination
- birbirini suçlamak
- recriminate
- birbirini sırayla izlemek
- alternate with
- birbirini takip
- eden successive
- birbirini takip etmek
- alternate
- birbirini tamalayan
- complement each other
- birbirini tamamlama
- complementing (each other)
- birbirini tamamlayan mallar
- (Ticaret) goods complementary
- birbirini tamamlayan unsurlar
- vitals
- birbirini telafi eden hesap
- (Ticaret) contra account
- birbirini tutan
- clannish
- birbirini tutan
- coherent
- birbirini tutma
- (Hukuk) cohesion
- birbirini tutma sınayıcısı
- (Bilgisayar,Teknik) consistency checker
- birbirini tutmak
- to cohere
- birbirini tutmak
- hang together
- birbirini tutmamak
- (for words, actions) to be contradictory
- birbirini tutmamak
- to contradict
- birbirini tutmuyor
- it does not follow
- birbirini yanlış anlamak
- (deyim) talk at cross-purposes
- birbirini yanlış anlamak
- (deyim) be at cross-purposes
- birbirini yemek
- 1. to quarrel bitterly, tear each other apart. 2. to try to harm each other, plot against each other, do each other dirt
- birbirini yemek
- wrangle
- birbiri
- one another
It is our duty to help one another.
- Birbirimize yardım etmek bizim görevimizdir.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
- Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
- birbiri
- each other
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- birbirini izleyen
- hand in hand
- Birbirini etkileyen
- interacting
- birbirini izleyen
- consequent
- it ulur birbirini bulur
- (Atasözü) Birds of a feather flock together
- birbiri
- each other, one another
- birbiri
- {f} interconnected
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
- suçlamak (birbirini)
- recriminate