One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.
- Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor.
Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
- Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
There were lots of people at the concert.
- Konserde bir sürü insan vardı.
I don't know how to speak French properly.
- Uygun bir şekilde nasıl Fransızca konuşulduğunu bilmiyorum.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
She pondered the question for a while.
- Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
I'm not certain about anything.
- Herhangi bir şey hakkında emin değilim.
Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
- Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
The question can only be interpreted a single way.
- Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
Tom laid the book aside and looked up.
- Tom kitabı bir kenara koydu ve yukarı baktı.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
Eleven students received the award.
- On bir öğrenci mükafat aldı.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
The badly burnt pilot was still in the cockpit.
- Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
Next time you come to see me, I will show you the book.
- Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
Tom asked Mary what he should do next.
- Tom Mary'ye bir dahaki sefer ne yapması gerektiğini sordu.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
He carried six boxes at a time.
- O, bir seferde altı kutu taşıdı.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
He lives somewhere around the park.
- O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Dan was severely beaten by prison guards.
- Dan cezaevi gardiyanları tarafından ciddi bir şekilde dövüldü.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
He seldom, if ever, reads a book.
- Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.
She seldom, if ever, goes out after dark.
- O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
He received a good many letters this morning.
- O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
He comes to visit us every now and then.
- Arada bir bizi ziyaret etmeye gelir.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
- Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
I promised my parents I would visit them at least once every three months.
- Ebeveynlerime en az her üç ayda bir kez onları ziyaret edeceğime söz verdim.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
I'll say it one more time.
- Bir kez daha söyleyeceğim.