bunu biliyorsun seni seviyorum.
How can you know that?
- Onu nasıl biliyorsun?
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
I don’t usually get nervous in games and, you know, taking free kicks and penalties but that’s the first time I’ve been that nervous in, in a game, where I have to, I’m in a situation where I’m, you know... - BBC Interview with David Beckham.
Person 1: I heard you want to do that thing with me. Person 2: Do what? Person 1: You know... umm... Person 2: Oh do you mean sex? Person 1: Yeah.. that..
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
O, ona arabasını sattı.
- Hun solgte sin bil til ham.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?