Tom'un sıkıntılı bir geçmişi var.
- Tom has a troubled past.
Mary'nin sıkıntılı bir geçmişi var.
- Mary has a troubled past.
Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- I am sorry to have troubled you.
Seni çok fazla rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- I am sorry that I have troubled you so much.
Bulanık sularda balık tutmaya mı çalışıyorsun?
- Are you trying to fish in troubled waters?
O, haberden rahatsız olmuş görünüyordu.
- She looked troubled by the news.
Başkan Van Buren rahatsızdı.
- President Van Buren was troubled.
Tom çok sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks very troubled.
Tom gerçekten sıkıntılıydı.
- Tom was genuinely troubled.
He endeavored to win the contest.
- Er bemühte sich, den Wettbewerb zu gewinnen.
The democrat endeavored to accomplish his aim by himself.
- Der Demokrat bemühte sich, sein Ziel ganz allein zu erreichen.