bellilik

listen to the pronunciation of bellilik
التركية - الإنجليزية
definiteness; obviousness
truism
belli
evident

It's evident that you told a lie. - Yalan söylediğin belli.

It is not evident whether the police followed the usual search procedures. - Polisin olağan arama prosedürlerini izleyip izlemediği belli değil.

belli
express
belli
apparent

The man is apparently deceiving us. - Belli ki o adam bizi yanıltıyor.

It was apparent that someone had taken the money by mistake. - Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.

belli
certain

Ted was certain of winning the game. - Ted'in oyunu kazanacağı belliydi.

After a certain point, everything became a little more difficult. - Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.

belli
(Hukuk) particular

If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children. - Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.

belli
clear

Clearly you are mistaken. - Belli ki yanılıyorsun.

It is not clear who wrote this letter. - Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.

belli
known
belli
{s} explicit
belli
{i} upfront
belli
{s} conspicuous
belli
{s} precise
belli
{s} specific

The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period. - Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.

belli
{s} patent
belli
given
belli
slipt
belli
up-front
belli
truistic
belli
decided

Everything will be decided on Monday. - Her şey pazartesi günü belli olacak.

belli
pronounced
belli
outright
belli
(Kimya) translucid
belli
positive
belli
plain

It is plain that you are to blame. - Senin suçlanacağın belli.

belli
transparent
belli
concrete
belli
obvious

Her implication in the crime was obvious. - Onun suça karıştığı belliydi.

Obviously, he is lying. - Belli ki yalan söylüyor.

belli
{s} stated
belli
broad
belli
self-evident
belli
manifest
belli
prominent
belli
palpable
belli
determinate
belli
avowed
belli
evident, obvious, apparent, palpable, manifest; certain, definite
belli
shadowless
belli
perspicuous
belli
unmistakable
belli
broadly
belli
noticeable
belli
translucent
belli
certain, definite
belli
precisely
belli
evident, obvious, known, clear; visible
belli
distinct
belli
self evident
belli
apodictic
belli
{s} waisted
belli
selfevident
belli
ostensive
belli
well marked
belli
famous
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف bellilik في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

belli
{i} part of the Latin term "casus belli" (reason for war)
التركية - التركية
Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet
belli
Beli olan: "Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?"- N. Araz
belli
Belirli, muayyen: "Belli toplumsal evreler ve iktisadi çevrelerdeki şiir biçimi olan aruz ..."- S. Birsel
belli
Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihi, zahir, aşikâr: "Kıyafetinden söyleyeceği şeyin ciddiyeti belli."- Ö. Seyfettin
belli
Beli olan
belli
Bilinmedik bir yanı olmayan, malûm
belli
Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihi, zahir, aşikâr
belli
Bilinmedik bir yanı olmayan, malum: "Hâlimiz, vaktimiz sizce belli."- H. R. Gürpınar
belli
Belirli, muayyen
bellilik
المفضلات