It's evident that you told a lie.
- Yalan söylediğin belli.
It is not evident whether the police followed the usual search procedures.
- Polisin olağan arama prosedürlerini izleyip izlemediği belli değil.
The man is apparently deceiving us.
- Belli ki o adam bizi yanıltıyor.
It was apparent that someone had taken the money by mistake.
- Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
Ted was certain of winning the game.
- Ted'in oyunu kazanacağı belliydi.
After a certain point, everything became a little more difficult.
- Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Clearly you are mistaken.
- Belli ki yanılıyorsun.
It is not clear who wrote this letter.
- Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Everything will be decided on Monday.
- Her şey pazartesi günü belli olacak.
It is plain that you are to blame.
- Senin suçlanacağın belli.
Her implication in the crime was obvious.
- Onun suça karıştığı belliydi.
Obviously, he is lying.
- Belli ki yalan söylüyor.