Don't expect too much.
- Çok fazla şey bekleme.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
If you hold on a moment, I will get Jane on the phone.
- Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute?
- Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
You shouldn't wait here.
- Burada beklememen gerekir.
Carlos waited a moment.
- Carlos bir müddet bekledi.
The garden was larger than I had expected.
- Bahçe beklediğimden daha büyüktü.
Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
We men are used to waiting for the women.
- Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
Awaiting your quick response . . .
- Hızlı yanıtın bekleniyor.
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
Please wait for me at the station.
- Lütfen beni istasyonda bekleyin.
We can hardly wait for the party on Friday.
- Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
I'll look forward to it.
- Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.
If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
- Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.