Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

beklenilmedik

listen to the pronunciation of beklenilmedik
التركية - الإنجليزية
unhoped for
unexpected
unhopedfor
bekle
expect

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

bekle
hold on

Can you hold on a little longer? - Biraz daha bekler misiniz?

Hold on a moment, please. - Biraz bekleyin, lütfen.

bekle
hang on

We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute? - Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?

Hang on till I get to you. - Seni alana kadar bekle.

bekle
wait

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

bekle
await

Awaiting your quick response . . . - Hızlı yanıtın bekleniyor.

Tom wasn't awaiting me. - Tom beni beklemiyordu.

bekle
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for me at the station. - Lütfen beni istasyonda bekleyin.

We can hardly wait for the party on Friday. - Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

bekle
hold#on
bekle
look#forward
beklenilmedik
المفضلات