Onun elbiseleri yıpranmış.
- His clothes are worn out.
Onun paltosu yıpranmış.
- His overcoat is worn out.
Deri ceketin dirsekleri aşınmış.
- The leather jacket has worn out at the elbows.
Deri ceket dirsekten aşınmış.
- The leather jacket has worn out at the elbow.
Tom daha kalın bir palto giymesi gerektiğini hemen fark etti.
- Tom realized right away that he should have worn a heavier coat.
Delik çoraplarımı giydim.
- I've worn holes in my socks.
Onu yıpranmış eski ve yorgun buldum.
- I found him worn out, old, and tired.
O, eve vardığında yorgundu.
- He was worn out when he got home.
Bütün gün çalıştıktan sonra bitkin olmalısın.
- You must be worn out after working all day.
Tom, tamamen bitkin olduğunu söyledi.
- Tom said he was all worn out.
... Put it this way, I've not worn them. ...
... what happens to the garments after they're worn? ...