Şüphesiz, o bir şoktu.
- It was a shock, to be sure.
O iyi bir insan, şüphesiz, fakat çok akıllı değil.
- He is a nice person, to be sure, but not very clever.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
Dışarı çıkmadan önce ışığı söndürdüğünüzden emin olun.
- Be sure to put out the light before you go out.
Kısa sürede yeni adresini bana bildirdiğinden emin ol.
- Please be sure to let me know your new address soon.
Tom'un burada olmayı planladığından emin olmak istedim.
- I wanted to be sure Tom was planning to be here.
Tom'un ne yapması gerektiğini bildiğinden emin olmak istiyorum.
- I want to be sure Tom knows what he's supposed to do.
... help us make a success; and also make sure that we're providing ...
... ELON MUSK: Because for sure failure ...