Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü.
- The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
Ben sadece bir granola çubuk yedim.
- I only ate one granola bar.
Kız paralel çubuklarda egzersiz yaptı.
- The girl exercised on the parallel bars.
Ben kalıptan çok, sıvı sabunu tercih ederim.
- I prefer soap as a liquid rather than a bar.
Ellerini bir kalıp sabunla yıka.
- Wash your hands with a bar of soap.
O, sessiz müziği tercih ediyor - örneğin barok.
- She prefers quiet music - the baroque, for example.
Senin bir baron olduğunu düşündüm.
- I thought that you were a baron.
Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
- Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
Bu TV setini indirimli satıştan aldım.
- I bought this TV set at a bargain sale.
Seni demir parmaklıklar ardında görmek istiyorum.
- I want you behind bars.
Bariyerde biletini göster.
- Show your ticket at the barrier.
Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı.
- Aside from Barack Obama, all US presidents were white.
Taksimiz Chuck's Bar and Grill denilen bir yerin dışında durdu.
- Our taxi pulled up outside a place called Chuck's Bar and Grill.
At dışarı çıktıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç.
- It's too late to shut the barn door after the horse is out.
At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç.
- It's too late to shut the barn door after the horse has run off.
Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
- Can you break an apple in half with your bare hands?
Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
- I can rip you apart with my bare hands.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Onlar gazetecileri seçimlerle ilgili rapor vermekten engelledi.
- They barred journalists from reporting on the elections.
Onu hapiste istiyorum.
- I want her behind bars.
Onu hapiste istiyorum.
- I want him behind bars.
Kapıyı sürgüleyip kilitledik.
- We barred the door and locked it.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Tom parmaklıkların arkasında olmalı.
- Tom should be behind bars.
Seni demir parmaklıklar ardında görmek istiyorum.
- I want you behind bars.
Ben deneyimimden biliyorum; yalın ayak futbol oynamak kötü bir fikir. Kolayca kırık ayak parmaklarınla son verebilirsin.
- I know from experience; playing soccer barefoot is a bad idea. You could easily end up with broken toes.
Winston bir faniydi ama gençlik yıllarında Mars kolonisi Barsoom'a göç etti.
- Winston was an earthborn, but he emigrated to the Martian colony Barsoom in his teenage years.
Barack Obama hariç bütün ABD başkanları beyazdı.
- Excluding Barack Obama, all US presidents were white.
Barack Obama hariç Amerika Birleşik Devletlerinin bütün başkanları beyazdı.
- Excluding Barack Obama, all presidents of the United States were white.
bar the door.
There were no bars so I didn't get your text.
Step up to the bar and order a drink.
He invited everyone to his wedding bar his ex-wife.
I couldn't get into the nightclub because I had been barred.
Suppose we have two objects, foo and bar.
Ancient Sparta used iron bars instead of handy coins in more valuable alloi, to physically disencourage the use of money.
Some 460,000 Americans are behind bars for drug offenses.
The workers like to gather in a pub where they can let their hair down.
- İşçiler hoşça vakit geçirebilecekleri bir barda toplanmak istiyor.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
The local government closed all bars and saloons.
- Yerel yönetim tüm barları ve salonları kapattı.
Tom drinks beer with his buddies at the local bar every weekend.
- Her hafta sonu Tom arkadaşlarıyla bir yerel barda bira içer.
The local government closed all bars and saloons.
- Yerel yönetim tüm barları ve salonları kapattı.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
People everywhere yearn for public leaders dedicated to world peace.
- Her yerde insanlar dünya barışına adanmış kamu liderleri için özlem duyuyorlar.
... countries than it is in the rich countries because those bars keep getting wider as the ...
... bars that we used to go to, and ...