Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.