Don't all speak at the same time.
- Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
I like him, but at the same time I don't really trust him.
- Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
Tom likes not only Mary but Alice as well.
- Tom sadece Mary'yi değil aynı zamanda Alice'i de sever.
That's the deepest part of the lake as well.
- O aynı zamanda gölün en derin kısmı.
Tom isn't just my boss. He's my friend, too.
- Tom sadece benim patronum değil. Aynı zamanda arkadaşım da.
Not only are you wrong, but I am wrong too.
- Sadece siz değil aynı zamanda ben de hatalıyım.
He is a scholar and a musician simultaneously.
- O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
I know not only the father, but also the son.
- Sadece babasını değil, aynı zamanda oğlunu da tanıyorum.
You can drink water, but you can also let it walk.
- Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.
You can't do two things at once.
- Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
We are both to blame.
- Sadece siz değil aynı zamanda ben de suçlanmalıyım.
You can't do both at the same time.
- İkisini aynı zamanda yapamazsın.