The old office was less illuminated.
- Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.
The stage was lit from both sides.
- Sahne her iki taraftan aydınlatılmıştı.
The streets are brightly lit.
- Caddeler parlak bir biçimde aydınlatılmış.
Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.
Every burned book enlightens the world.
- Yakılan her kitap dünyayı aydınlatır.
The old office was less illuminated.
- Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.
María looked at the starry sky, with a quarter moon that illuminated that autumn night.
- María, sonbahar gecesini aydınlatan çeyrek ayı bulunan, yıldızlı gökyüzüne baktı.
I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.
Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
- Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.
I hate fluorescent lighting.
- Floresan aydınlatmadan nefret ediyorum.
The lighting is poor in this part of the city.
- Şehrin bu kısmında aydınlatma yetersiz.
If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky?
- Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?
That was very enlightening.
- O çok aydınlatıcıydı.
France gave the United States the statue of Liberty Enlightening the World.
- Fransa Dünya'yı Aydınlatan Özgürlük heykelini Amerika Birleşik Devletleri'ne hediye etti.
Their comments were illuminating.
- Onların yorumları aydınlatıcıydı.
When I heard my teacher's illuminating explanation, it was as though I suddenly saw the light.
- Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.
Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks.
- Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.