Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
O zamanda televizyon seyrediyordum.
- I was watching TV then.
Ben o zaman görevde değildim.
- I was off duty at the time.
O zaman, Tom odadaki tek kişiydi.
- Tom was the only person in the room at the time.
Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.
- Then I'll come again later.
Ben ona daha sonra söylerim.
- I'll tell him so then.
O zamanlar yemek yemek için eve giderdim.
- I used to go home to eat back then.
O zamanlar, tüm hesaplamalar elle yapıldı.
- Back then, all the calculations were done by hand.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
- Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
Arkadaşım olmak istiyorsan, öyleyse arkadaşımın arkadaşı da olursun.
- If you want to become my friend, then also become the friend of my friend.
Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım.
- If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.
Ben o zaman Tom'la birlikte tam oradaydım.
- I was right there with Tom at the time.
Oraya gitmek istemiyorsanız, o halde biz de oraya gitmeyiz.
- If you don't want to go there, then we won't go there.
Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, o halde okuyabiliyorsundur.
- If you can read this sentence, then you're able to read.
Neler oluyor biliyor musun? - Hayır. O zaman bütün bunlar ne demek oluyor?
- Do you know what's going on? - No. What's it all about then?
Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir.
- If you didn't know me that way then you simply didn't know me.
Than the knyght sawe hym lye soo on the ground, he alyght and was passynge heuy, for he wende he had slayne hym .