at one time

listen to the pronunciation of at one time
الإنجليزية - التركية
eskiden

Eskiden burada bir ev vardı. - There used to be a house here at one time.

bir zamanlar

Bir zamanlar, her sabah koşardım. - At one time, I used to go jogging every morning.

Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız. - At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.

simultaneously
eş zamanlı
simultaneously
eşzamanlı bir şekilde
simultaneously
aynı anda

Tom ve Mary aynı anda cevapladı. - Tom and Mary answered simultaneously.

Her şey aynı anda oldu. - Everything happened simultaneously.

formerly
önceden
formerly
eskiden

Tom biraz fazla kiloludur ama o eskiden oldukça iyi bir atletti. - Tom's a bit overweight, but formerly he was quite a good athlete.

O eskiden bir banka memuruydu. - She was formerly a bank clerk.

simultaneously
aynı zamanda

O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen. - He is a scholar and a musician simultaneously.

simultaneously
birlikte
simultaneously
hep beraber
At time
bu zamanlarda
formerly
Eskiden, önceden, vaktiyle, evvelce
simultaneously
es zamanlı
formerly
vaktiyle
formerly
z. eskiden
simultaneously
(zarf) aynı anda
الإنجليزية - الإنجليزية
simultaneously
formerly

At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.

simultaneously; "he took three cookies at a time"
at a previous time; "once he loved her"; "her erstwhile writing"
once, one time before; simultaneously, at the same time
at one time
المفضلات