Eskiden burada bir ev vardı.
- There used to be a house here at one time.
Bir zamanlar burada bir köprü vardı.
- At one time, there was a bridge here.
Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız.
- At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
O eskiden bir banka memuruydu.
- She was formerly a bank clerk.
Tom biraz fazla kiloludur ama o eskiden oldukça iyi bir atletti.
- Tom's a bit overweight, but formerly he was quite a good athlete.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.
... Einstein's theory has to work every single time without exception. One time Einstein's ...
... Well, I did have 13 cavities at one time. ...