as much as fills a box

listen to the pronunciation of as much as fills a box
الإنجليزية - التركية

تعريف as much as fills a box في الإنجليزية التركية القاموس.

box
{i} kutu veya sandık dolusu
as much as
olduğu kadar

Bir yabancı dili öğrenmek istiyorsan mümkün olduğu kadar çok çalışmalısın. - If you want to master a foreign language, you must study as much as possible.

Mümkün olduğu kadar tünellerden kaçınmaya çalışacağım. - I will try to avoid tunnels as much as possible.

as much as
olabildiği kadar
as much as
aynı miktarda
box
dövüşmek
as much as
kadar

O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor. - He earns three times as much as I do.

Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor. - As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.

box
kulübe

En yakın telefon kulübesi nerede? - Where is the nearest telephone box?

Polis kulübesinin etrafında çok sayıda insan gördüm. - I saw a number of people around the police box.

box
(mahkeme) kürsü
box
(the ile) televizyon
as much as
kadar çok

Tom onun senin satmaya çalıştığın o zımbırtıya 300 dolar kadar çok harcamaya istekli olduğunu söylüyor. - Tom says he's willing to spend as much as $300 on that gizmo you're trying to sell.

Mary'nin onu sevdiği kadar çok Tom Mary'yi sevmiyordu. - Tom didn't love Mary as much as she loved him.

as much as
aynı
as much as
bile
box
{f} boks yapmak
box
{i} televizyon

Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar. - Innovators think outside the box.

Bütün gününü televizyonun önünde geçirmemelisin. - You shouldn't spend the whole day in front of the box!

box
yumruklaşm
box
hediye

Ben meslektaşlarım için bir hediye olarak işe giderken bir kutu çikolata aldım. - I bought a box of chocolates on the way to work as a gift for my colleagues.

Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi. - Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift.

box
{i} loca
box
(isim) kutu, sandık, kutu veya sandık dolusu; at arabacısı yeri; jüri bölmesi; kompartıman, loca, kulübe; televizyon, teyp veya radyo; tokat, yumruk; şamar, şimşir [bot.]
box
{i} jüri bölmesi
box
{f} kutulamak
box
{i} kompartıman
box
külübe av külübesi
box
{f} kutuya koymak
box
{i} at arabacısı yeri
box
{f} boks yapmak. box s.o. on the ear birinin kulağına tokat atmak
الإنجليزية - الإنجليزية
box
as much as
to the same extent; up to the desired amount
as much as fills a box

    التركية النطق

    äz mʌç äz fîlz ı bäks

    النطق

    /ˈaz ˈməʧ ˈaz ˈfəlz ə ˈbäks/ /ˈæz ˈmʌʧ ˈæz ˈfɪlz ə ˈbɑːks/
المفضلات