Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
- I wish I could go with you, but as it is, I can't.
Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
- We're on pretty shaky ground as it is.
Benim şarabımın içinde olmadığı sürece suyun nereye aktığı benim için gerçekten önemli değil.
- It really doesn't matter to me where the water flows, as long as it is not in my wine.
Şimdi olduğu gibi birçok okul çocuğu bir sözlüğe sahiptir ama onunla ne yapacaklarını gerçekten bilmiyorlar.
- As it is now, many schoolchildren own a dictionary but don't really know what to do with it.
Çoğunlukla olduğu gibi, Tom sınıfa geç kalmıştı.
- Tom was late for class, as is often the case.
Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.
- He is a foreigner, as is evident from his accent.
I bought the car as is, so the seller was within his legal rights to refuse to repair it when it broke down after two days.