Nagasaki çevresinde onlara rehberlik edebilmem için kadınla birlikte gittim.
- I went with the women so that I could guide them around Nagasaki.
Köpek etrafında ve çevresinde koştu.
- The dog ran around and around.
Dünya senin etrafında dönmüyor.
- The world doesn't revolve around you.
Biz gölün etrafında yürüdük.
- We have walked all around the lake.
O onun hakkında her zaman güzel şeyler söyler, özellikle o etrafta olduğunda.
- She always says nice things about him, especially when he's around.
Armstrong, etrafta gezindi.
- Armstrong walked around.
Çevrede fazla bulunmadım.
- I have not been around much.
Gökdelen çevredeki diğer binaların üzerinden yükseldi.
- The skyscraper rose above the other buildings around.
Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.
- Sami scattered Layla's body parts around the city.
Tom bir an durakladı ve çevresine bakındı.
- Tom paused for a moment and looked around.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
O, evin etrafına bakındı.
- He looked around the house.
Sabahları her zaman yedi civarında uyanırım.
- In the morning I always wake up around seven o'clock.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Tom kesinlikle bu civarda çok yardımcı oldu.
- Tom certainly helped a lot around here.
Sanırım o bu civarda.
- I think it's around here.
Kedim odada oraya buraya koşuyor.
- My cat is running around the room.
After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.
Neden bu kıyafetler ortalıkta duruyor?
- Why are these clothes lying around?
Buralarda kimsenin yaşamadığı doğru mu?
- Is it true that nobody lives around here?
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Tom kesinlikle bu civarda çok yardımcı oldu.
- Tom certainly helped a lot around here.
Hâlâ bu civarda mısın?
- Are you still around?
Benim abim yaklaşık 12 yaşındayken Japon halk şarkılarına ilgi duymaya başladı.
- My older brother started to take interest in Japanese folk songs when he was around 12 years old.
Tom yaklaşık 2.30 civarında geri dönecek.
- Tom will be back around 2:30.
O hızla arkaya döndü.
- She turned around quickly.
Tom buralarda büyüdü.
- Tom grew up around here.
Buralarda hava erken kararıyor.Sonbahar zamanı geldiğinde güneş bir kaya gibi düşüyor gibi görünüyor.
- It's getting dark early around here. The sun seems to drop like a rock when autumn rolls around.
Döndü ve geriye baktı.
- He turned around and looked back.
Ben seslendiğimde geriye döndü.
- He turned around when I called.
Tom odayı araştırdı ama orada başka hiç kimse yoktu.
- Tom looked around the room, but no one else was there.
Bütün çevreye baktım ama orada kimseyi göremedim.
- I looked all around, but I could see nobody there.
B: Oh, he's still around. He's feeling better now.
She went around the track fifty times.
She spun around a few times.
The jackals began to gather around .
I'll see you around .
{{|}}.
She turned round and scowled at me.
- She turned around and scowled at me.
... They start looking around for a new labor force. ...
... around for a long time. ...