They went in search of happiness.
- Onlar mutluluğu aramaya gittiler.
Search and rescue operations began immediately.
- Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
He decided to seek information elsewhere.
- Başka yerde bilgi aramaya karar verdi.
I came here seeking justice.
- Buraya adalet aramak için geldim.
The dialing prefix for Bulgaria is +359.
- Bulgaristan için arama öneki +359'dur.
Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
- Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.
The country code for calling Italy is 39.
- İtalya'yı arama için ülke kodu 39'dur.
I have tried searching on Google, but I can't find out what to do.
- Google'da arama yapmayı denedim ama ne yapacağımı bulamadım.
I thought you'd be out searching for Tom.
- Tom'u aramak için dışarıda olacağını düşündüm.
Tom wants to go job hunting.
- Tom iş aramaya koyulmak istiyor.
He is busy with job hunting.
- O, iş aramakla meşguldür.
If you have any questions, don't hesitate to call.
- Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.
If you have any questions, feel free to call.
- Herhangi bir sorunun olursa aramaya çekinme.
If you need help, feel free to call me.
- Yardıma ihtiyacınız olursa, beni aramaya çekinmeyin.
Please feel free to call me up.
- Lütfen beni aramaya çekinme.
Tell him either to call on me or to ring me up.
- Ona ya bana uğramasını ya da beni aramasını söyle.
You should call your father as soon as possible.
- Mümkün olduğu kadar kısa sürede babanı aramalısın.
We were here on a reconnaissance mission.
- Biz bir arama görevi için buradaydık.
Paula left the room to call her mother.
- Paula annesini aramak için odadan çıktı.
Tom kept trying to call Mary, but she never answered her phone.
- Tom Mary'yi aramak için uğraşmaya devam etti, ama o hiçbir zaman telefonuna cevap vermedi.
Tom went out to look for something to eat.
- Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
She went out to look for a taxi.
- O, bir taksi aramak için dışarı çıktı.
Some Whites seek more imperial solutions.
- Bazı Beyazlar daha muhteşem çözümler aramaktadır.
Didn't I have a right to seek the happiness I longed for?
- Hasret kaldığım saadeti aramak hakkım değil miydi?
May we have a short recess?
- Kısa bir ara verebilir miyiz?
I would like to request a short recess.
- Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.
Many men left for the West in search of gold.
- Birçok insan altın aramak için Batı'ya gitti.
Many men went west in search of gold.
- Birçok adam altın aramak üzere batıya gitti.
If the car breaks down, we'll walk.
- Araba bozulursa, yürürüz.
She spoke for 30 minutes without a break.
- O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
We should organize a search party.
- Bir arama ekibi organize etmeliyiz.
Let's organize a search party.
- Bir arama ekibi organize edelim.
Police can't enter the property without a search warrant.
- Polis bir arama emri olmadan mülke giremez.
Do you have a search warrant?
- Bir arama emriniz var mı?
“Yandex” search engine started supporting Tatar language too.
- Yandex arama motoru Tatar dilini de desteklemeye başladı.
What's your favorite non-Google search engine?
- En sevdiğin Google dışı arama motorun hangisi?
Leave a space between the lines.
- Satırlar arasında bir boşluk bırak.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
She searched for her granddaughter who had been taken away.
- O kaçırılan torununu aradı.
Buses are running at 20 minute intervals.
- Otobüsler 20 dakikalık aralıklarla çalışıyor.
The volcano erupts at regular intervals.
- Volkan düzenli aralıklarla püskürür.
The police have given up looking for the missing child.
- Polis kayıp çocuğu aramaktan vazgeçti.
All the villagers went into the mountains to look for a missing cat.
- Bütün köylüler kayıp bir kediyi aramak için dağlara gittiler.
There was a great gap between the views of the two.
- Bu ikisinin görüşü arasında büyük bir uçurum vardı.
The gap between rich and poor is getting wider.
- Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
He sought shelter from the rain.
- O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.
They all sought for the lost child.
- Onların hepsi kayıp çocuğu aradı.
Let's take time out to elaborate a strategy.
- Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
In the interim, please send all communications to Tom.
- Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
Tom began to look for a job three months before he graduated from college.
- Tom, üniversiteden mezun olmadan üç ay önce bir iş aramaya başladı.
The police promised Tom that they would look for his daughter.
- Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
Ye shall seek me, and shall not find me; and where I am, thither ye cannot come.
- Beni arayacaksınız ama bulamayacaksınız. Ve benim bulunduğum yere siz gelemezsiniz.
If you have any more questions, please don't hesitate to call.
- Eğer daha fazla sorunuz varsa, aramakta tereddüt etmeyiniz.
If you have any questions, don't hesitate to call.
- Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
- Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
- İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
Relations between us seem to be on the ebb.
- Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
- İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
They're just out of my price range.
- Onlar benim fiyat aralığının dışında.
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
- Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
How about stopping the car and taking a rest?
- Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
This car dealership has very thin profit margins.
- Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
There is only a marginal difference between the two.
- İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
- Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
It took me an hour and a half to get there by car.
- Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
I still have a scar on my left leg from a car accident I was in when I was thirteen years old.
- On üç yaşındayken içinde bulunduğum bir araba kazasından dolayı hâlâ sol bacağımda bir izim var.
Tom is the legal owner of this piece of land.
- Tom bu arazinin yasal sahibidir.
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
- Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later?
- Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?
The car went out of control and pitched headlong into the river.
- Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
- Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
Please put a comma between the two main clauses.
- Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Do you know how to use these command line tools?
- Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
Meanwhile, time is running out.
- Bu arada, zaman tükeniyor.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Tom is on good terms with Mary.
- Tom'un Mary ile arası iyidir.
Are you on good terms with Tom?
- Tom'la aranız iyi mi?
We're on earth to look for happiness, not to find it.
- Biz mutluluk aramak için dünyadayız, onu bulmak için değil.
I'm here not to look for happiness but to find it.
- Mutluluğu aramak için değil ama onu bulmak için buradayım.
I'm busy looking for an apartment.
- Ben bir daire aramakla meşgulüm.
Mary has been looking for a guy like Tom.
- Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.
Don't bother to call on him.
- Onu aramak için zahmet etmeyin.