Burada yabancı bir topraktayız.
- We're on unfamiliar ground here.
Antlaşma toprak altındaki nükleer denemeleri yasaklamadı.
- The treaty did not ban nuclear tests under the ground.
Asker yerde yaralı yatıyordu.
- The soldier lay injured on the ground.
Bir taşa takıldım ve yere düştüm.
- I tripped over a stone and fell to the ground.
O, spor sahasını geçti.
- He crossed the sports ground.
Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.
- You're wasting your energy. Your complaint is groundless.
Parti hızla temel kazandı.
- The party gained ground rapidly.
Bilgisayarım doğru şekilde topraklanmış bir prize bağlı.
- My computer is connected to a properly grounded outlet.