O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
- That won't change anything.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
- Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
Herhangi bir prezervatifin var mı?
- Do you have any condoms?
Kendim hakkında yazmıyorum. Her bir benzerlik tamamiyle tesadüftür.
- I am not writing about myself. Any similarity is purely coincidental.
Tom Mary'ye niçin biraz para vermesi gerektiğine dair hiçbir neden düşünemiyordu.
- Tom could think of no reason why he should give Mary any money.
Eğer kaldıysa bana biraz kahve ver.
- Give me some coffee if there is any left.
Odada hiç kimse yoktu.
- There wasn't anyone in the room.
Neden kimse cümlelerimin çevirisini yapmıyor?
- Why doesn't anybody translate my sentences?
Birisi müziğe olan ilgisini geliştirebilir.
- Anyone can cultivate their interest in music.
Yemek yemek isteyen başka birisi var mı?
- Is there anyone else wanting to eat?
Tom'un yerine koymak için herhangi birisini bulamıyoruz.
- We haven't been able to find anyone to replace Tom.
Herhangi birisi olan herkes oradaydı.
- Everybody who was anybody was there.
Birisi müziğe olan ilgisini geliştirebilir.
- Anyone can cultivate their interest in music.
Yemek yemek isteyen başka birisi var mı?
- Is there anyone else wanting to eat?
Herhangi birinin öyle bir şey söylediğini asla duymadım.
- Never have I heard anyone say a thing like that.
Herkes bir aydır, ve herhangi birine asla göstermeyeceği karanlık bir tarafı vardır.
- Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
Her ne kadar bu ayakkabıları artık giymesem de, onları atmaya kıyamıyorum.
- Even though I don't wear those shoes anymore, I can't bring myself to get rid of them.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about her family.
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything in there?
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything at all there?
Her neyse, ben elimden geleni yaptım.
- Anyway, I did my best.
Her neyse, daha fazla zamanını almayacağım.
- Anyway, I won't take up any more of your time.
Birkaç patates istiyorum. Hiç patatesiniz var mı?
- I want some potatoes. Do you have any?
Birkaç günlüğüne hiçbir şey yememek veya içmemek ölümle sonuçlanabilir.
- Not eating or drinking anything for a couple of days may result in death.
Herhangi bir mantar yenilebilir fakat bazıları sadece bir kez.
- Any mushroom can be eaten, but some only once.
Bazı insanlar herhangi bir dine inanmıyor.
- Some people don't believe in any religion.
Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
- Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything in there?
Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
- Any house is better than none.
Bügün daha iyi hissediyormusun?
- Do you feel any better today?
Her halükarda, gideceğiz.
- In any case, we'll go.
Her halükârda o senin ağabeyin.
- In any case, he's your big brother.
Lütfen her zaman beni görmeye gelebilirsin.
- Please come and see me any time.
Bir deprem her zaman olabilir.
- An earthquake can happen at any time.
O gürültüye daha fazla dayanamadım.
- I couldn't put up with that noise any longer.
Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.
- Tom says he can't wait any longer.
Başka sorunuz yoksa, şimdi gitmek istiyorum.
- Unless you have any more questions, I'd like to go now.
Başka sürprizler istemiyorum.
- I don't want any more surprises.
Tom artık ağrıya tahammül edemediği zaman, hastaneye gitti.
- When Tom couldn't bear the pain any longer, he went to the hospital.
O artık öfkesini tutamadı.
- He couldn't hold his temper any longer.
Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
- I don't like you any more than you like me.
Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.
- I don't like pizza any more than I like spaghetti.
Ben artık sigara içmiyorum.
- I don’t smoke any more.
Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
- We have to stop him from drinking any more.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.
- Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more.
Bunların arasından herhangi birini seç.
- Choose any one from among these.
Bizden herhangi biri onu yapabilirdi.
- Any one of us could do it.
anyone with any sense, had already left town.
Şans eseri olarak Tom'u tanıyor musun?
- Do you know Tom by any chance?
Her halukârda endişelenmene gerek yok.
- In any case, you don't need to worry.
Her halukarda, bu işi yarına kadar bitirmek zorundayım.
- In any case, I must finish this work by tomorrow.
Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.
- We don't need any more volunteers, but we could use some more money.
Biraz daha yersem, hasta olacağım.
- If I eat any more, I'll be sick.
Bahçemizde yok denecek kadar az çiçek var.
- There are scarcely any flowers in our garden.
Ne olursa olsun, programı değiştiremeyiz.
- At any rate, we can't change the schedule.
Ne olursa olsun yağmur durduğunda dışarı gideceğim.
- At any rate I will go out when it stops raining.
Ne olursa olsun düşüncemi değiştirmeyeceğim.
- In any case, I won't change my mind.
Ne olursa olsun, makaleyi yazmayı bitirdim.
- In any case, I've finished writing the article.
Bu her ne pahasına olursa olsun satılık değil.
- This isn't for sale at any price.
Ne pahasına olursa olsun amacımıza ulaşmalıyız.
- We must achieve our aim at any price.
Neredeyse hiç İngilizce kitabım yok.
- I have hardly any English books.
Onun seçimi kazanacağına dair neredeyse hiç umut yok.
- There's hardly any hope that he'll win the election.
Her durumda, ben zaten tamamen size affettim.
- In any case, I've already entirely forgiven you.
Ne olursa olsun elimden gelenin en iyisini yapacağım.
- In any event, I will do my best.
It won't do you any good.
I wasn't any too easy in my mind.
Any may apply.
That makes no sense at all.
- That doesn't make any sense.
We did not see any children at all.
- We didn't see any children at all.
He's no longer the wholesome Chamber of Commerce bigshot we used to know in the olden days, Doc, he's bad shit anymore.
They don't make repairable radios any more.
I don't like Braques any more than I like Picasso.
This wasn't just any old fan, but the president of his local fan club.
Any way you slice it, we have to get out of here and we have to take him with us.
the above address or at such other address as may notify.
Jim broke the window — or maybe it was John? At any rate, the window’s broken now.
Are you by any chance looking for a new staff member?.
I just misspelled my own name! Could I be any stupider?.
H. T. Webster's comic strip, The Timid Soul, in the Oakland Tribune of September 10, 1950 used the tendency to repeat worn phrases as the subject for the hero's good intentions. The following are recorded: . . . Don't take any wooden nickels.
Are you getting any?.
Though unusual in the Dublin area he knew that it was not by any means unknown for desperadoes who had next to nothing to live on to be abroad waylaying and generally terrorising peaceable pedestrians by placing a pistol at their head.
Few if any pianists have performed the Grieg concerto with such sensitivity.
Suddenly it began to rain.
- Aniden yağmur yağmaya başladı.
It suddenly started raining.
- Aniden yağmur yağmaya başladı.
He interrupted us abruptly.
- O aniden sözümüzü kesti.
The story concluded abruptly.
- Hikaye aniden sona erdi.
After Grandma's sudden death, Grandpa began to age rapidly.
- Babaannenin ani ölümünden sonra, büyükbaba hızla yaşlanmaya başladı.
I felt a sharp pain in my stomach all of a sudden.
- Aniden midemde keskin bir ağrı hissettim.
A flash of lightning suddenly lit up the dark nocturnal landscape.
- Bir şimşek çakması aniden karanlık gece manzarasını aydınlattı.
Dozens of people have died in flash floods triggered by torrential rain.
- Onlarca insan şiddetli yağmurun yol açtığı ani su baskınlarında öldü.
... So any time your body's in stress response, those ...
... Onto any world where you hope to have life, a little rain must fall. ...