Tom ve Mary endişeyle dışarıda bekliyor.
- Tom and Mary are anxiously waiting outside.
Tom endişeyle bekledi.
- Tom waited anxiously.
O, onun sağlığı hakkında endişeliydi.
- She was anxious about his health.
O, tren kaçırabilir diye endişeliydi.
- She was anxious lest she might miss the train.
O, sınav arifesinde çok kaygılıydı.
- He was very anxious on the eve of the exam.
Tom her zaman kaygılıydı.
- Tom was anxious all the time.
Ben bir tanıtım için hevesliyim.
- I'm anxious for a promotion.
O sizinle karşılaşmak için hevesliydi.
- He was anxious to meet you.
O, kitabı okumak için istekli.
- He is anxious to read the book.
O sizinle gitmeye isteklidir.
- He is anxious to go with you.
O çok hevesle İngilizce çalıştı.
- She studied English very eagerly.
Tom ona verdiğim elmayı hevesle yedi.
- Tom eagerly ate the apple I gave him.
He anxiously awaited the arrival of his child.
He sneers alike at those who are anxious to preserve and at those who are eager for reform. -- Thomas Babington Macaulay.
The sweet of life, from which God hath bid dwell far off all anxious cares. -- John Milton.