Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
- All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
O, cevaplamak için isteksizdi.
- He was reluctant to answer.
Onun mektubunu yanıtlamak zorundayım.
- I have to answer his letter.
Bu soruyu yanıtlamak zordur.
- This question is difficult to answer.
Tom soruya cevap vermek istemedi.
- Tom didn't want to answer the question.
Çabucak cevap vermek zorunda değilsin.
- You don't have to answer quickly.
Aşağıdaki soruları İngilizce olarak yanıtlayın.
- Answer the following questions in English.
İngilizce yanıt vermek zorunda mıyım?
- Do I have to answer in English?
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Bu soruyu cevaplamalısın.
- You must answer the question.
Onun cevabı tatmin edici olmaktan uzaktı.
- His answer was far from satisfactory.
Cevabınız tatmin edici olmaktan uzaktır.
- Your answer is far from satisfactory.
Çok kibarsın diye Willie yanıtladı.
- That's very nice of you, Willie answered.
Ben mektupların hiçbirini yanıtlamadım.
- I answered neither of the letters.
Ben onun sahtekarlığına karşılık veremem.
- I can't answer for his dishonesty.
Ona karşılık vermeyecek kadar akıllıdır.
- She knows better than to answer back to him.
Çözümü bilmiyorsan cevabı boş bırakmalısın.
- You should leave the answer blank if you don't know the solution.
Problemin çözümü yok gibi görünüyordu.
- There seemed to be no answer to the problem.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Yakında mektubuna cevap verecek.
- He'll answer your letter soon.
Her answer to his proposal was a slap in the face.
Theobald spoke as if watches had half-a-dozen purposes besides time-keeping, but he could hardly open his mouth without using one or other of his tags, and answering every purpose was one of them.
He answered the question.
She answered the door.
I wish she had answered her picture as well.