Tom found out later that the woman he met in the park was Mary.
- Tom daha sonra parkta karşılaştığı kadının Mary olduğunu anladı.
Tom called Mary and found out she wasn't planning on coming.
- Tom Mary'yi aradı ve onun gelmeyi planlamadığını anladı.
Tom didn't know the meaning of anglophobia, so he did a quick web search to see if he could find out what it meant.
- Tom anglophobia'nın anlamını bilmiyordu, bu yüzden onun ne demek olduğunu bulabilmek için hızlı bir web araştırması yaptı.
I imagine that Tom will eventually find out that Mary has been talking behind his back.
- Sanırım Tom sonunda Mary'nin onun arkasından konuştuğunu anlayacak.
I couldn't make out what he wanted to say.
- Onun ne demek istediğini anlayamadım.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
- Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
I can't make sense of these sentences.
- Bu cümlelere anlam veremiyorum.
Tom tried to make sense of what just happened.
- Tom sadece ne olduğunu anlamaya çalıştı.
This kind of music is something that older people have difficulty understanding.
- Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
I got it, so no bullshit, okay?
- Anladım, bu yüzden saçmalık yok, değil mi?
Tom got it all wrong.
- Tom onun hepsini yanlış anladı.
Being a foreigner, I couldn't catch on to the joke.
- Ben bir yabancı olduğum için, şakayı anlayamadım.
She doesn't seem to be able to catch on to what he is saying.
- O onun ne dediğini anlayabiliyor gibi görünmüyor.
I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
- Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
Little by little you will begin to comprehend the text without translations or explanations.
- Yavaş yavaş çeviriler veya açıklamalar olmadan metni anlamaya başlayacaksınız.
The professor was unable to comprehend what I meant.
- Profesör ne demek istediğimi anlayamadı.
Can you figure out why the boss is so unfriendly this week?
- Patronun bu hafta niçin çok soğuk olduğunu anlayabiliyor musun?
I imagine that Tom will eventually figure out that Mary doesn't really like him.
- Sanırım sonunda Tom Mary'nin gerçekten ondan hoşlanmadığını anlayacak.
I can understand your language.
- Dilinizi anlayabiliyorum.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.