Birinin çözümü, ötekinin çözümünü kanıtlayabilir.
- Die Lösung für das eine kann sich als Lösung für das andere erweisen.
Sırf sinir etmemek için, ne çok bekler insan diğeri arasın diye.
- Wie oft wartet man drauf, dass sich der andere meldet, weil man selber nicht nerven will.
Sanırım, iki çeşit yorgun insan tipi var. Biri aşırı derecede uyku ihtiyacı olan, diğeri ise aşırı derecede huzur ihtiyacı olanlar.
- Ich denke, es gibt zwei Arten von müden Menschen. Die einen brauchen ganz dringend Schlaf, die anderen brauchen ganz dringend inneren Frieden.
Öteki takım bizi hafife aldı.
- The other team took us lightly.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
- They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
George'un iki kuzeni var; biri Almanya'da ve diğeri İsviçre'de yaşıyor.
- George has two cousins; one lives in Germany and the other in Switzerland.
Onun iki kedisi var. Biri beyaz ve diğeri siyah.
- She's got two cats. One's white and the other is black.
Top şimdi başkasında.
- Now the shoe is on the other foot.
Başkasının senin yerine düşünmesini bekleme!
- Don't expect others to think for you!
Geçen gün kameramı kaybettim.
- I lost my camera the other day.
Bu geçen gün kaybettiğim kalemin aynısı.
- This is the same pencil that I lost the other day.
Tom'tan başka kimsenin onu yaptığını hiç görmedim.
- I've never seen anyone other than Tom do that.
Berberler binlerce yıldır yaşıyor ve başkaları bir gün bile hayatta kalamadı.
- The Berbers have lived for thousands of years where others could not survive even one day.
Prenses ve İrlandalı birbirini tanıyordu ve evlilerdi ve bir yıl bir gün süren büyük bir düğün yapmışlardı.
- The Princess and the Irishman recognised each other, and were married, and had a great wedding that lasted for a year and a day.
Bundan başka herhangi bir şey yapma.
- Don't do anything other than this.
Bundan başka boyutlarda var mı?
- Do you have this in other sizes?
Democracy is the worst form of government, except all the others that have been tried.
- Demokratie ist die schlechteste Regierungsform, abgesehen von allen anderen, die ausprobiert wurden.
Some flowers bloom in spring and others in autumn.
- Einige Blumen blühen im Frühling und andere im Herbst.
Every person who is alone is alone because they are afraid of others.
- Jeder Mensch, der allein ist, ist allein, weil er Angst vor den anderen hat.
Life is what happens to you while you're busy making other plans.
- Leben ist das, was dir zustößt, während du gerade damit beschäftigt bist, andere Pläne zu machen.