O, iki düzine yumurta satın aldı.
- She bought two dozen eggs.
İki düzine kalem satın aldım.
- I bought two dozen pencils.
Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.
- Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
Okuyacak çok sayıda raporum var.
- I have a dozen reports to read.
The dozen as a measure for iron ore remained almost completely constant at 12 cwts. during the sixteenth and seventeenth centuries.