O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
- He seems to be always in conflict with someone.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
- It is impossible to resolve the conflict.
Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
- I tried to avoid conflict.
Din ve bilim arasında büyük bir anlaşmazlık vardır.
- There is a great conflict between religion and science.
Bir anlaşmazlık görmüyorum.
- I don't see a conflict.