O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
- He seems to be always in conflict with someone.
O babası ile çatışma içinde.
- She is in conflict with her father.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
- It is impossible to resolve the conflict.
Din ve bilim arasında büyük bir anlaşmazlık vardır.
- There is a great conflict between religion and science.
Anlaşmazlık tırmanıyor.
- The conflict escalates.
I wanted to attend the meeting but there's a conflict in my schedule that day.