تعريف allowances في الإنجليزية التركية القاموس.
- ödenekleri
- allowance
- izin
- allowance
- ödenek
Onlar her ay 247.32 euroluk bir ödenek alırlar.
- They receive an allowance every month which is €247.32.
- allow
- izin vermek
Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
- You have to allow for the boy's age.
Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- allowance
- {i} müsaade
- allowance
- {i} harçlık
Onun yaşına göre harçlık vermelisin.
- You should make allowances for her age.
Ben harçlıkta bir artış hakkında babamla görüştüm.
- I approached my father about an increase in allowance.
- allow
- olanak vermek
- allow
- imkân vermek
- allowance
- {i} hesaba katma
Onun tecrübe eksikliğini hesaba katmalısın.
- You must make allowance for his lack of experience.
Onun deneyimsizliğini hesaba katmalısın.
- You must make allowance for his inexperience.
- allow
- olanak sağlamak
- allow
- göz önüne almak
- allowance
- maaş
- allowance
- göz önünde tutma
Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
- The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- allow
- izin vemek
- allow
- (Bilgisayar) en çok
- allow
- (Bilgisayar) kullanıcı sayısı
- allow
- mahal vermek
- allow
- cevaz vermek
- allow
- (Bilgisayar) aşağıdakilere izin ver
- allow
- (Bilgisayar) izin ver
Babam benim köpek bakmama izin vermez.
- My father won't allow me to keep a dog.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
- allow
- (Bilgisayar) izin verilen
Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- I wasn't the only one who was allowed to do that.
Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
- That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- allow
- kabul etmek
- allow
- saymak
- allowance
- (Mekanik) pay
- allowance
- (Politika, Siyaset) harcırah
- allowance
- (Ticaret) ayırma
- allowance
- müsade
- allowance
- (Ticaret) bir işe ayrılan para
- allowance
- hakediş
- allowance
- ihtiyat payı
- allowance
- (Ticaret) ödeme miktarı
- allowance
- handikap spor
- allowance
- cep harçlığı
Cep harçlığını yararsız şeylere harcama.
- Don't waste your allowance on useless things.
- allowance
- teslim
- allowance
- (Ticaret) gider miktarı
- allowance
- gelir
- allowance
- (Politika, Siyaset) tahsis
- allowance
- (Ticaret) para
- allowance
- kabul
- allow
- itiraf etmek
- allow
- sağlamak
- allowance
- tolerans
- allowance
- tahsisat
- allowance
- sağlanan para
- allowance
- göz yumma
- allowance
- özel bir araç için ayrılan
- made allowances for
- izin ver
- make allowances for
- izin ver
- allow
- hesaba katılabilir
- allowance
- {i} iskonto
- buying allowances
- satın alma tahsisatı
- capital allowances
- sermaye ödenekleri
- allow
- {f} fikrinde olmak
- allow
- {f} bırakmak
- allow
- {f} koyvermek
- allow
- {f} ayırmak
- allow
- {f} indirim yapmak
- allow
- meşru
- allow
- {f} izin vermek, müsaade etmek
- allow
- al
- allow
- {f} düşünmek
- allow
- allowable caiz
- allow
- {f} hesaba katmak
- allow
- hesaplamak
- allow
- {f} vermek
Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
- You have to allow for the boy's age.
- allow
- rıza göstermek
- allowance
- yedek pay
- allowance
- itiraf
- allowance
- karşılık
- allowance
- tenzilât
- allowance
- harçlık bağlamak
- allowance
- haftalık vb
- allowance
- (Askeri) İSTİHKAK: Bir şahsa veya teşkile tahsis edilen belirli miktarda ikmal maddeleri veya teçhizat kalemleri
- allowance
- fiyat indirimi
- allowance
- {i} handikap [spor.]
- allowance
- pay/ödenek
- allowance
- {i} hoşgörü
- allowance
- {i} avans [spor.]
- allowance
- rıza
- allowance
- bırakma
- allowance
- aylık
- allowance
- müsamaha
- allowance
- {i} indirim
- allowance
- boşluk
- allowance
- avans
Avansımın yarısını sana vereceğim.
- I'll give you half my allowance.
- allowance
- handikap
- allowance
- (Hukuk) aylık bağlama
- allowance
- (Hukuk) istihkak
- authorized allowances of equipment
- (Askeri) YETKİ VERİLMİŞ MALZEME İSTİHKAKI: Yürürlükteki bir istihkak çizelgesi; teşkilat ve malzeme kadrosu veya yetki verilmiş malzeme değişiklik listeleri {authorized equipment modification lists vesaire, hareket ve intikal emriyle tadil edilmiş şekliyle belirtilen malzeme
- depletion allowances
- (Ticaret) tükenme karşılıkları
- depletion allowances
- (Ticaret) tükenme indirimi
- depreciation allowances
- amortisman tenzilatı
- joint table of allowances
- (Askeri) MÜŞTEREK İSTİHKAK TABLOSU: Mamul maddeleri, iki veya daha fazla askeri yardım ve danışma grubu tarafından idare edilen birlik ve görevlerin emrine veren döküman. JTA olarak da anılır
- joint table of allowances; joint technical architecture
- (Askeri) müşterek istihkak tablosu; müşterek teknik mimari
- make allowances for
- göz önünde bulundurmak
- make allowances for
- göz önünde tutmak
- make allowances for
- (Fiili Deyim ) 1- hoş görmek , göz yummak 2- hesaba katmak
- salary and travel allowances
- (Ticaret) maaşlar ve harcırahlar
- salary and travel allowances
- (Ticaret) seyahat ödenekleri
- table of basic allowances
- (Askeri) ESAS İSTİHKAK ÇİZELGELERİ: Eskiden A. B. D. ordusunda, istihkak çizelgelerinin bir kısmı için kullanılan yayın. Bu yayınlar halen kullanılmaktadır