inalienable right a right that cannot be given away.
Tom leaned over and kissed his daughter's forehead.
- Tom eğildi ve kızının alınını öptü.
The police found Tom lying on the floor with a bullet hole in the middle of his forehead.
- Polis Tom'u alınının ortasındaki bir kurşun deliğiyle yerde yatarken buldu.
One of my six Facebook accounts was suspended.
- Altı Facebook hesabımdan biri, Facebook tarafından askıya alındı.
Tom often posts motivational quotes on Facebook.
- Tom sık sık facebook'ta motivasyon alıntılar postalar.
Make another appointment at the front desk.
- Danışmadan başka bir randevu alın.
Make another appointment at the front desk.
- Danışmadan başka bir randevu alın.
His actions had irrevocable consequences.
- Onun eylemlerinin geri alınamaz sonuçları vardı.