تعريف agent of في الإنجليزية التركية القاموس.
- ajan
- agent
- ajan
Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.
- An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties.
The Network'ün kasım meselesinde görünen raporunun 70 kopyasını üretmek ve onları ajanlarımıza dağıtmak mümkün mü?
- Is it possible to reproduce 70 copies of your report which appeared in the November issue of The Network and distribute them to our agents?
- agent
- {i} etmen
- agent
- {i} etken
- agent
- {i} acenta
Bir seyahat acentasına soralım.
- Let's ask a travel agent.
Seyahat acentası yanımıza bazı seyahat çekleri almamızı önerdi.
- The travel agent suggested that we take some traveler's checks with us.
- agent
- aracı
- agent
- aracı simsar
- agent
- gizmen
- agent
- (Dilbilim) yapıcı
- agent
- eyleyen
- agent
- (Gıda,Teknik) araç
- agent
- (Dilbilim) kılıcı
- agent
- (Biyokimya) özdek
- agent
- (İnşaat) oluşturucu
- agent
- katkı maddesi
- agent
- (Politika, Siyaset) aktör
- agent
- (İnşaat) yardımcı
- agent
- (Politika, Siyaset) özne
- agent
- (Politika, Siyaset) oyuncu
- agent
- (Politika, Siyaset) görevli
- agent
- gizli ajan
- agent
- (Askeri) vapur ortaklığı
- agent
- (Kimya) etkin madde
- agent
- (Gıda,Tıp) madde
- agent
- (Ticaret) komisyoncu
- agent
- birim
- agent
- fail
- agent
- {i} faktör
- agent
- gereç
- agent
- vasıta
- agent
- temsilci
Acil bir durumda, hemen temsilcimle temas kurun.
- In case of an emergency, get in touch with my agent right away.
Acil bir durumda, temsilcim ile temas kurun.
- In case of an emergency, get in touch with my agent.
- agent
- vekil
- agent
- etmen/temsilci/ajan
- agent
- (Tıp) Müessir
- agent
- etkili olan kimse veya şey
- agent
- {i} yapan kimse
- agent
- kendi kendine karar verebilen kimse
- agent
- {i} distribütör
- agent
- (Mukavele) bir tarafın diğer bir taraf yerine onun menfaatlerini koruyarak taraflar arası sözleşmede tanımlandığı şekilde yetkilendirildiği hukuki bir ilişki şekli, vekalet
- agent
- free agent başkalarına karşı hesap vermek mecburiyetinde olmayan kimse
- agent
- (Nükleer Bilimler) belirteç
- agent
- (Askeri) AJAN (AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI, AMERİKAN SAVUNMA KURULU): İstihbarat kullanımında istihbarat veya karşı istihbarat amaçlarıyla bilgi toplama veya bilgi toplamaya yardım etme yetkisi veya talimatı verilmiş kişi. Ayrıca bakınız: "anticrop agent; antimaterial agent; biological agent; chemical agent; defoliating agent, nerve agent; riot control agent"
- agent
- (Tıp) Amil, faktör
- agent
- {i} etkili olan kimse
- agent
- acenta,mümessil
- agent
- (Hukuk) acente
O bir New York şirketinin sigorta acentesidir.
- He is an insurance agent for a New York company.
Bir seyahat acentesi, gezimiz için her şeyi düzenledi.
- A travel agent arranged everything for our trip.