Senin yaşında bir oğlu var.
- He has a son of your age.
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Biz genellikle, bizimkinin aslında trajik bir çağ olduğunun söylenildiğini duyuyoruz.
- We often hear it said that ours is essentially a tragic age.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We are living in the atomic age.
Senelerce Tom'u görmedim.
- I haven't seen Tom in ages.
İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
- It's been quite ages since we last met.
Nükleer enerjinin dönemi henüz bitmedi.
- The age of nuclear power is not yet over.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
- What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
Çok uzun zamandır Tom'dan haber almadık.
- We haven't heard from Tom in ages.
Bunu çok uzun zamandır yapmadım.
- I haven't done this in ages.
Tom biraz yaşlanmadı.
- Tom hasn't aged one bit.
İlaç firması yaşlanma sürecini durdurmak için hayat iksirini arıyor.
- The pharmaceutical company is looking for the Elixir of Life to stop the ageing process.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
O reşit olmadan önce öldü.
- She died before coming of age.
Money's a little tight right now, let's age our bills for a week or so.
Sometimes age just shows up all by itself.
He grew fat as he aged.
Grief ages us.
One his first assignments was to age the accounts receivable.
There are three ages living in her house.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been quite ages since we last met.
I haven't heard that joke in a long time.
- I haven't heard that joke in ages.