Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.
- This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We are living in the atomic age.
Senelerce Tom'u görmedim.
- I haven't seen Tom in ages.
Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.
- This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano.
Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
- It's been quite ages since we last met.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
Nükleer enerjinin dönemi henüz bitmedi.
- The age of nuclear power is not yet over.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
O, geçen yıl yaşlılıktan öldü.
- He died last year of old age.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
Çok uzun zamandır tavla oynamadım.
- I haven't played backgammon in ages.
Çok uzun zamandır Tom'dan haber almadık.
- We haven't heard from Tom in ages.
Yaşlandığında güvenlik istiyorsan, şimdi biriktirmeye başla.
- If you want security in your old age, begin saving now.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
O reşit olmadan önce öldü.
- She died before coming of age.
Money's a little tight right now, let's age our bills for a week or so.
Sometimes age just shows up all by itself.
He grew fat as he aged.
Grief ages us.
One his first assignments was to age the accounts receivable.
There are three ages living in her house.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been quite ages since we last met.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been ages since we last met.