Bunu satın alınabilir yapmak istiyoruz.
- We want to make it affordable.
Güneş enerjisi, bol, temiz, düşük maliyetli ve yenilenebilirdir.
- Solar energy is abundant, clean, affordable and renewable.
Ekonomik konuta acil bir ihtiyaç vardır.
- There is an urgent need for affordable housing.
Tom'un böylesine pahalı bir gerdanlığı almaya asla gücü yetmedi.
- Tom could never afford to buy such an expensive necklace.
O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
We cannot afford to disbelieve a friend, our child or our spouse when they are actually telling the truth, and so we err on the side of beleiving the liar.
bir arkadaşımız, çocuğumuz, eşimiz gerçeği söylediğinde onlara inanmamayı kaldıramayız, ve bu ned.
Karşılayamayacağımız bir lüks.
- It's a luxury we can't afford.
Bütün karşılayabildiğim buydu.
- That was all I could afford.
The sea affords an abundant supply of fish.
A good life affords consolation in old age.
We can only afford to buy a small car at the moment.
... CHRIS YERGA: Google should make it affordable to give ...
... that has to do with the Affordable Care Act, "Obamacare." ...