Bunu satın alınabilir yapmak istiyoruz.
- We want to make it affordable.
Güneş enerjisi, bol, temiz, düşük maliyetli ve yenilenebilirdir.
- Solar energy is abundant, clean, affordable and renewable.
Ekonomik konuta acil bir ihtiyaç vardır.
- There is an urgent need for affordable housing.
Onun evlenmeye gücü yetmiyor.
- He cannot afford to marry.
O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
We cannot afford to disbelieve a friend, our child or our spouse when they are actually telling the truth, and so we err on the side of beleiving the liar.
bir arkadaşımız, çocuğumuz, eşimiz gerçeği söylediğinde onlara inanmamayı kaldıramayız, ve bu ned.
Bunu karşılayabileceğimi sanmıyorum.
- I don't think I can afford this.
Karşılayamayacağımız bir lüks.
- It's a luxury we can't afford.
The sea affords an abundant supply of fish.
A good life affords consolation in old age.
We can only afford to buy a small car at the moment.
... chance to get affordable insurance, and I have. ...
... we have in health care is to get the costs down so it's more affordable for families, ...