Bu şehir, yağmur yağmazsa yakında şiddetli bir su sıkıntısı yaşayacaktır.
- This city will suffer from an acute water shortage unless it rains soon.
Kör bir insanın işitme duyusu genellikle çok keskindir.
- A blind person's hearing is often very acute.
Bir köpeğin keskin bir koku alma duyusu vardır.
- A dog has an acute sense of smell.
Aşırı bir su sıkıntısı var.
- There is an acute shortage of water.
Nasıl gitti? Onun akut apandisit olduğunu söylediler.
- How did it go? They said it was acute appendicitis.
Almanların hepsi akut commatitis'ten muzdarip.
- The Germans all suffer from acute commatitis.
O zeki bir iş adamıdır.
- He's an acute businessman.
O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.
- He has an acute sense of observation.
The word “cafe” often has an acute over the ‘e’.
The last letter of “café” is ‘e’ acute.
Eagles have very acute vision.
The acute symptoms resolved promptly.