Immediate measures are needed.
- Acil önlemler gereklidir.
McKinley demanded an immediate ceasefire in Cuba.
- McKinley Küba'da acil bir ateşkes istedi.
An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
Tom has gone to Boston on urgent business.
- Tom acil bir iş için Boston'a gitti.
In case of an emergency, push this button.
- Acil bir durumda, bu düğmeye basın.
In case of an emergency, dial 110.
- Acil bir durumda, 110'u çevirin.
Time is pressing, and quick action is needed.
- Zaman baskı yapıyor ve acil eylem gerekli.
We have some pressing problems to solve.
- Çözecek bazı acil sorunlarımız var.
Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
- Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.