Listening to sad music makes me happy.
- Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
He couldn't stand the bitterness of the coffee.
- O, kahvenin acılığına dayanamadı.
Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
- Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
She shed bitter tears.
- O acı gözyaşları döktü.
I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy.
- Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
I can't stand this pain.
- Bu acıya dayanamıyorum.
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
- Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
The old man started to laugh sadly.
- Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
The movie was so sad that everybody cried.
- Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
His heart is filled with sorrow.
- Onun kalbi acıyla doludur.
The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
- Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
You cannot put time limits on grief.
- Acılar ha demeyle dinmez.
My wife is suffering from pneumonia.
- Eşim zatürreden dolayı acı çekiyor.
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm sorry for all the pain I caused you.
- Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
I'm very sorry for the pain I caused.
- Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
Tom had to bite the bullet.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
When I bite down, this tooth hurts.
- Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
He was very hurt by her cruel words.
- Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.
It's a perfect example of cruel fate.
- Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
Tom seems to be in agony.
- Tom acı çekiyor gibi görünüyor.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
Her misery was only for show.
- Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
She was painfully thin.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
He was painfully skinny.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.