Philosophers differ in how they treat their Absolutes.
he more absolute the ruler, the more absolute the revolution will be which replaces him.
absolute beauty.
moral absolutes.
Absolute rights and duties are such as pertain to man in a state of nature as contradistinguished from relative rights and duties, or such as pertain to him in his social relations.
Onun mutlak gücü var.
- Er hat die absolute Macht.
Şimdi İtalya'da olduğuna göre mutlaka Napoli'yi görmelisin.
- Now that you are in Italy, you must absolutely see Naples.
O olsaydı mutlaka heyecanlanırdık.
- We'd be absolutely thrilled if that happened.
Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
- The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
- Tom is a man of absolute sincerity.
Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
- The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.
- I require absolute loyalty of my employees.
Ben kesinlikle size katılıyorum.
- I agree with you absolutely.
Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.
- It is absolutely impossible to do so.
Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
- I looked down and had absolutely nothing to say.
Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.
- I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up.
O katışıksız bir aptal.
- He's an absolute fool.
Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.
- I require absolute loyalty of my employees.
Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
- The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
- No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
- It is exactly the same thing, just absolutely different.
Şimdi İtalya'da olduğuna göre mutlaka Napoli'yi görmelisin.
- Now that you are in Italy, you must absolutely see Naples.
O olsaydı mutlaka heyecanlanırdık.
- We'd be absolutely thrilled if that happened.
Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
- You're absolutely perfect, in every way.
Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir.
- This story may sound strange, but it's absolutely true.
Tamamen hareketsiz dur.
- Stay absolutely still.
Sanırım her şeyi anladım ama tamamen emin değilim. dedi Tom.
- I think I understood everything, Tom said, but I'm not absolutely sure.
Tamamen reddediyorum.
- I refused absolutely.