Kelebekler hakkında çok fazla şey biliyor.
- He knows a lot about butterflies.
Gezi çok fazla para gerektirir.
- The trip calls for a lot of money.
Yolda birçok hayvan gördü.
- He saw a lot of animals on the road.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
Onun ne de çok kitabı var!
- What a lot of books he has!
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Sel pek çok zarara neden oldu.
- The flood caused a lot of damage.
Onların pek çok ortak yanı var.
- They have a lot in common.
Benim pek çok fikirlerim var.
- I have a whole lot of ideas.
Tom'un pek çok zamanı yoktu.
- Tom doesn't have a whole lot of time.
Dün Japonya'da bir sürü bina deprem dolayısıyla yıkıldı.
- A lot of buildings collapsed in Japan due to the earthquake yesterday.
Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.
... I don't have a whole lot of money. ...
... from deficit to surplus and created a whole lot of millionaires to boot. ...