تعريف a string في الإنجليزية التركية القاموس.
- bir dize
- string
- {i} sicim
Ne kadar uzunluğunda bir sicime ihtiyacın var?
- How long a string do you need?
Tom bir sicim kuramcısı.
- Tom is a string theorist.
- string
- {i} dizi
Bir dizi felaket bölgeyi vurdu.
- A string of disasters struck the region.
- string
- {i} ip
- string
- koşul
- string
- şart
- string
- {f} bağlamak
- string
- {f} germek
- string
- {i} kiriş
- string
- bağ
Anne, bir parça iple üç kurşun kalemi bağladı.
- Mother tied up three pencils with a piece of string.
O paketi bir iple bağladı.
- He bound the package with a string.
- strand
- zor durumda bırakmak
- strand
- kumsal
- string
- ayakkabı bağı
- string
- (Dilbilim) diziliş
- string
- sıkıştırmak
- string
- yay
Tom yaylı sazlar dörtlüsü duyduğunda sık sık Mary'yi düşünür.
- Tom often thinks of Mary when he hears a string quartet.
Keman, yaylı bir enstrümandır.
- A violin is a stringed instrument.
- string
- sua
- string
- (Muzik) piyano teli
- string
- rondela
- string
- (Bilgisayar) dizilim dizi
- string
- (Dilbilim) zincir
- string
- boncuk dizmek
- string
- (Bilgisayar) metin
- string
- (Tekstil) iplik
- string
- (Bilgisayar) dizge
- string
- (Bilgisayar) dizilim
- string
- düzenlemek
- string
- (Bilgisayar) dize
Hep aynı dizeleri çalarsan monotonluk gelişir.
- Monotony develops when you harp on the same string.
- string
- sinir
- string
- yaprak damarı
- string
- (Bilgisayar) string
- string
- ipe geçirmek
- string
- keman yayı
- strand
- {f} karaya otur
O, şehirde karaya oturmuştu.
- She was stranded in the city.
Eğer ıssız bir adada karaya otursaydın, okumak için yanında hangi kitapların olmasını isterdin?
- If you were stranded on a desert island, what books would you want to have with you to read?
- strand
- tel
O, sakalındaki az sayıda telden birini yoldu.
- He plucked one of his few strands of beard.
- string
- tel
Gitarımda bir tel kırdım.
- I broke a string on my guitar.
Tom aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.
- string
- kılçık
- string
- ç
- string
- /vb.dizisi
- string
- boncuk
- string
- (çalgıya) tel takmak
- string
- telli çalgılar
Telli çalgıların birlikte çalması gerekiyor.
- The strings need to play together.
- string
- sıra
- string
- kayıt
- string
- şerit
- string
- hevenk
- string
- ipliğe dizmek ya da geçirmek
- string
- {f} ipe diz
- strand
- karaya otur(mak)
- strand
- zor durumda kalmak
- strand
- karaya oturtmak
- strand
- kenar, kıyı, sahil, yalı, yalı boyu
- string
- karakter dizisi
- string
- yaylı çalgı
- strand
- {i} boncuk dizisi
- strand
- {f} başarısızlığa uğramak
- strand
- {i} iplik
- strand
- {i} aşama
- strand
- kenar
- strand
- {f} bükmek (ip vb.)
- strand
- {i} halat bükümü
- strand
- {i} ip teli
- strand
- {i} halatın bir kolu; ipliğin bir teli
- strand
- {f} karaya oturmak
- strand
- vasıtasız kalmak
- strand
- halatın bi
- string
- saz teli
- string
- {f} (boncuk v.b.'ni) ipe dizmek
- string
- {f} sıralamak
- string
- {f} (telli çalgıya/piyanoya) tel takmak
- string
- dizgi,v.ipe diz: n.ip
- string
- (Askeri) ÜSTTEN KADEMELİ UÇUŞ DÜZENİ: Uçakların tam birbiri arkasından ve kademeli olarak; yani gerideki uçaklar öndekilerden daha yüksekte olmak üzere, aldıkları uçuş düzeni
- string
- yaylı sazlar
Tom yaylı sazlar dörtlüsü duyduğunda sık sık Mary'yi düşünür.
- Tom often thinks of Mary when he hears a string quartet.
- string
- {f} aldatmak
- string
- {f} takmak tel
- string
- {i} (Bilgisayar) dizgi
- string
- {i} kordon
- string
- {i} (telli çalgılarda) tel/kiriş; (piyanoda) tel
- string
- {i} damar (yaprak)
- string
- {i} bağcık
- string
- {f} (strung)
- string
- {f} sıra halinde gitmek
- string
- {f} dizmek
- string
- {i} lif
- string
- {f} yutturmak
- string
- {f} kılçıklarını ayıklamak
- string
- (Nükleer Bilimler) dizim
- string
- ip sicim
- string
- string bean çalı fasulyesi
- string
- string bag file string band yaylı sazlar orkestrası
- string
- {f} kandırmak
- string
- {f} ipe dizmek
- string
- (fiil) takmak (tel, ip), dizmek, germek, bağlamak, ipe dizmek, düzenlemek, sıralamak, kılçıklarını ayıklamak, sıra halinde gitmek, yutturmak, kandırmak, aldatmak
- string
- kiriş tel
- string
- {i} kılçık (fasulye vb.)
- string
- dizilim dizi, dizgi Dize
- string
- (isim) kılçık (fasulye vb.), ip, kordon, sicim, bağ, bağcık, kiriş, tel, lif, yay (keman), dizi, damar (yaprak), koşul, şart
- string
- {f} (fasulyenin kılçığını) çıkarmak
- string
- {i} yay (keman)
- string
- damar
- string
- dizgi