İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Sosyal medya gençlerin sözel iletişim becerilerini kısıtlıyor olabilir.
- Social media may be inhibiting the ability of young people to communicate verbally.
O, bir yetenek insanı.
- He is a man of ability.
Kız müzikal yetenekten yoksundu.
- The girl lacked musical ability.
Herkes kendi kabiliyetine göre çalıştı.
- Everyone worked according to one's ability.
Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
The public men of England, with much of a peculiar kind of ability.