Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
- A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Tom ufak bir kazaya karıştı.
- Tom was involved in a minor accident.
Ufak detaylar hakkında endişelenme.
- Don't worry about the minor details.
Bu sadece küçük bir başarısızlık.
- It's only a minor setback.
Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
- I was given a minor share of my father's wealth.
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.