Meselenin püf noktası odur.
- That's the crux of the matter.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.
- I can't agree with them on this matter.
Onun bu konuyla ilgili yorumu çok tek-taraflıdır.
- His interpretation of this matter is too one-sided.
Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
- Matter changes its form according to temperature.
Lütfen gelecek toplantıda maddeyi öne sür.
- Please bring the matter forward at the next meeting.
Bu hususla hiçbir ilgim yok.
- I have nothing to do with this matter.
Yukarıda belirtilen hususlarda acil görüşünüzü talep ediyoruz.
- We now request your opinion in the above-referenced matter.
Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
- Do you have anything to say with regard to this matter?
Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
- I have nothing to say on this matter.
Bu konuyu tartışmak için özel bir isteğim yok.
- I have no particular desire to discuss that matter.
Konu hakkında seninle özel olarak konuşabilir miyim?
- May I talk with you in private about the matter?
Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
- You must bring home to him the importance of the matter.
Cevap verip vermemenin önemi yok.
- It doesn't matter whether you answer or not.
Durumun ne olduğunu açıkladım.
- I explained what the matter was.
Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
- There are complicated circumstances behind the matter.
Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
- No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
- I must confer with my colleagues on the matter.
Bu konuya farklı açılardan bakmalısın.
- You must view the matter from different angles.
Benim için fark etmez.
- It wouldn't matter to me.
Neden önemli olması gerektiğini bilmiyorum.
- I don't know why it should matter.
Neden senin için bu kadar önemli?
- Why does it matter so much to you?
Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
- Tom argued with Mary about the matter.
Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.
- I would like to talk with you about this matter.
Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
- Tom is scrupulous in matters of business.
İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
- As a matter of fact, it is true.
Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.
- No matter where you look you can see damage caused by the earthquake.
Dert olabilecek hiçbir şey yok.
- There's nothing the matter.
İş ne kadar zor olursa olsun Tom asla şikayet etmez.
- Tom never complains, no matter how hard the work is.
Ne yaparsam yapayım, Tom her zaman şikâyet eder.
- No matter what I do, Tom always complains.
Ne söylersen söyle farketmez, kararımı değiştirmeyeceğim.
- No matter what you may say, I won't change my mind.
Ne dersen de farketmez, sana asla inanmayacağım.
- No matter what you say, I will never believe you.
Besides, if it had been out of doors I had not mattered it so much; but with my own servant, in my own house, under my own roof.
Sorry for pouring ketchup on your clean white shirt! - Oh, don't worry, it does not matter.
a trivial matter.
He always took some reading matter with him on the plane.
... matter of fact, oil production is down 14 percent this year on federal land, and gas ...
... PRESIDENT OBAMA: You know, this is where budgets matter because budgets reflect choices. So ...