Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi.
- Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
Sırası gelmişken, bu odada klimaya benzer bir şey yok. Onun sahip olduğu tek şey elle tutulan kağıt yelpaze.
- Incidentally, this room doesn't have anything like an air conditioner. All it has is a hand-held paper fan.
Oğlum adına özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise on behalf of my son.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.
- I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston.
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Benimle dans etmek ister misin?
- Would you like to dance with me?
Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
- We treat all visitors alike.
Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
- These pencils might look alike but they're not the same.
Sanki her şeyi biliyorsun.
- It seems like you know everything.
Sanki o seni başka bir dünyaya çekecek.
- It feels like it's going to absorb you into another world.
İkizler bir zarftaki iki bezelye kadar benzerler.
- The twins are as alike as two peas in a pod.
İki erkek kardeş birbirine çok benzer.
- The two brothers are very much alike.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
- I'd like to keep it that way.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
- Her husband smokes like a chimney.
Bağımsız olmayı severim.
- I like being independent.
Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
- You were shouting at her and I don't like that.
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.
- I like not only classical music but also jazz.
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Yürüme şeklini beğeniyorum.
- I like the way you walk.
Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok beğeniyorum.
- The room looks different, now I like it more.
Sen ve ben benzer şekilde düşünüyoruz.
- You and I think alike.
Sen ve ben benzer şekilde düşünmüyoruz.
- You and I don't think alike.
The twins were alike.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
Tom is not very likely to want to do that.
- Tom isn't very likely to want to do that.
Tom isn't likely to want to do that.
- Tom isn't likely to want to do that.
... seems like, although that's true, it's true in some sense that the law can safely ignore ...
... deal, and then you record the song, and then the song goes number one and -- and it's like, ...