Vaktiyle bir adam ve karısı vardı. İçinde oturacak evleri yoktu. Tarlalarda yaşıyorlardı ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
- Once upon a time, there was a man and his wife. They had no house. They were living in the fields and sleeping at the foot of a tree.
Tarla kır çiçekleriyle dolu.
- The field is full of wild flowers.
Tom'un çalışma alanı hukuktur.
- Tom's field of study is law.
Su yasası bir kaynak olarak suya sahip olma, kontrolü ve kullanımı ile ilgili hukuk alanıdır.
- Water law is the field of law dealing with the ownership, control, and use of water as a resource.
Sahada yeşil çim var.
- There is green grass on the field.
Kate şimdi sahada çalışıyor.
- Kate is running in the field now.
Yaralı askerler savaş alanında bırakıldı.
- The wounded soldiers were left in the field.
O benim çalışma alanım değil.
- That is not my field of work.
Ana çalışma alanınız nedir?
- What's your major field of study?
Siyah alaca sığır sürüsü İngiliz kırsalında bir tarlada otlar.
- A herd of friesian cattle graze in a field in British countryside.
Canım kırlarda dans etmek istiyor.
- I feel like dancing in the fields.
Dan, Nevada'da bir dönüm arazi satın aldı.
- Dan bought an acre of land in Nevada.
Benim emekliliğim için sekiz dönüm arazi satın aldım.
- I have purchased eight acres of land for my retirement.
Tom birkaç akre araziye sahiptir.
- Tom owns several acres of land.
Acre bir ölçü birimidir; Akra, Gana'nın başkentidir ve Acre, bir Brezilya eyaletidir.
- An acre is a unit of measurement; Accra, the capital of Ghana, and Acre, a Brazilian state.
Onlar bir Amerikan sahra hastanesine tahliye ediliyorlar.
- They are evacuated to an American field hospital.
Araziyi kestirmeden gidersek zaman kazandırır.
- It'll save time if we cut across the field.
Yıldızlar sessiz arazilerin üstünde parlıyordu.
- The stars were shining over the silent fields.
Şehrin yaklaşık 3 mil dışında 30 İngiliz dönümü arazim var.
- I own 30 acres of land about 3 miles out of town.
Meralarda dolaşmayı severim.
- I like to roam about the fields.
O benim çalışma alanım değil.
- That is not my field of work.
Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
- Black people were compelled to work in cotton fields.
Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
- Computers have invaded every field.
İnek çayırda otluyor.
- The cow is grazing in the field.
Tom'un Fransızcayı nasıl öğrendiğini merak ediyorum.
- I wonder how Tom learned French.
Tom'un Mary'den ayrıldığına pişman olup olmadığını merak ediyorum.
- I wonder if Tom ever regrets leaving Mary.
soccer field.
The set of rational numbers, \mathbb{Q}, is the prototypical field.
gold field or goldfield.
He was an expert in the field of Chinese history.
She will field questions immediately after her presentation.
... to go into the field and to do different things, but I've ...
... Like a force field, it will protect our future home ...