Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
- His work was acceptable, but far from excellent.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.
Onu zaten uzaktan görmüştüm.
- I had already spotted him from afar.
Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
- The traveler saw a light from afar and rejoiced.
Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
- Tom has far more experience than Mary.
O çok fazla bira içer.
- He drinks far too much beer.
Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
- Jane's farewell speech made us very sad.
O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
- He went so far as to call me a liar.
Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- If you look from afar, most things will look nice.
Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
- The traveler saw a light from afar and rejoiced.
Tom ne kadar uzağa gittiğini görmek için kilometre sayacını kontrol etti.
- Tom checked his odometer to see how far he'd driven.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Onlar üç mil öteye yürüdü.
- They walked three miles farther.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
Onu zaten uzaktan görmüştüm.
- I had already spotted him from afar.
Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
- The traveler saw a light from afar and rejoiced.
Tom'un yeme isteği vardı fakat evde yiyecek bir şey olmadığı için yaşadığı yerden çok uzakta olmayan mahalle marketine gitti.
- Tom had the munchies, but since there was nothing in the house to eat, he went to the convenience store not too far from where he lived.
Tom bizden uzakta olmayan kirasız küçük bir evde yaşıyordu.
- Tom was living rent-free in a small house not too far from us.
You have all come far and you will go farther.
He was far richer than we'd thought.
We are on the far right on this issue.
It was a far adventure, full of danger.
He went to a far country.
He moved to the far end of the state. She remained at this end.
Like father, like son.
- The apple does not fall far from the trunk.
Tom helps his father out on the farm.
- Tom helps his dad out on the farm.
She was blinded by the glare of headlights and could not avoid the accident.
- O, farların parlamasıyla kör oldu ve kazadan kaçınamadı.
Could you turn on your headlights?
- Farlarınızı açar mısınız?
We have to consider the problem in the light of cultural differences.
- Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
- Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
... So far, when I’ve talked about what people will look at when they look at our time, I ...
... allowed in Einstein's equations, but to build one is extremely difficult. Far more energy ...