The President is to make a statement tomorrow.
- Başkan yarın bir açıklama yapacak.
One speech, one particular stance, one wrong statement can change everything all of a sudden.
- Bir konuşma, bir tutum, hatalı bir açıklama bir anda her şeyi değiştirebilir.
I can't remember his explanation.
- Onun açıklamasını hatırlayamıyorum.
Her explanation is by no means satisfactory.
- Onun açıklaması hiçbir şekilde tatmin edici değil.
It's a very allegorical description.
- Bu çok kinayeli bir açıklama.
The sight was splendid beyond description.
- Görüş, açıklamanın ötesinde görkemli oldu.
According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
Thanks for the clarification.
- Açıklama için teşekkürler.
I just want clarification.
- Ben sadece açıklama istiyorum.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
The three people gave three different accounts of the accident.
- Üç kişi kazayla ilgili üç farklı açıklama yaptı.
The leader made formidable declarations.
- Lider müthiş açıklamalar yaptı.
The children didn't seem to understand the instructions.
- Çocuklar açıklamaları anlıyor gibi görünmüyorlardı.
He had no difficulty explaining the mystery.
- O, gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
Thanks for your explanation. It helps to understand the sentence correctly.
- Açıklaman için teşekkürler. Bu, cümleyi doğru anlamaya yardımcı olur.
I just wanted to explain why I couldn't help the other day.
- Sadece geçen gün neden yardım edemediğimi açıklamak istedim.
Dan rejected Linda's idea to expose everything to the press.
- Dan, Linda'nın her şeyi basına açıklama fikrini reddetti.
The children didn't seem to understand the instructions.
- Çocuklar açıklamaları anlıyor gibi görünmüyorlardı.
Don't add annotations.
- Ek açıklamalar katmayın.
Please do not add annotations in sentences.
- Lütfen cümlelere ek açıklamalar eklemeyin.
The economic minister gives a weekly report.
- Ekonomi bakanı haftalık açıklama yapar.
The economic minister gives a monthly report.
- Ekonomi bakanı aylık açıklama yapar.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Most languages have euphemistic expressions to describe death and dying.
- Çoğu dilde ölüm ve ölmeyi açıklamak için örtülü ifadeler vardır.
I'd like to clarify that.
- Onu açıklamak istiyorum.
I just wanted to clarify that.
- Sadece onu açıklamak istedim.
Tom doesn't have to explain himself to me.
- Tom bana kendini açıklamak zorunda değildir.
Tom wanted to give Mary a chance to explain why she hadn't yet done the work.
- Tom Mary'ye işi henüz niçin yapmadığını açıklamak için bir fırsat vermek istedi.
Please explain the grammar of 'as may be'.
- Lütfen as may be nin dilbilgisini açıklar mısın?
Please explain the rules of soccer to me.
- Lütfen bana futbolun kurallarını açıklayın.
Most languages have euphemistic expressions to describe death and dying.
- Çoğu dilde ölüm ve ölmeyi açıklamak için örtülü ifadeler vardır.
I explained the accident to him.
- Ona kazayı açıkladım.
Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
I think your problem is that you don't listen carefully when people are explaining things.
- Bence senin sorunun insanlar bir şeyler açıklarken dikkatlice dinlememen.
Tom has some explaining to do.
- Tom'un yapacak biraz açıklaması var.
He gave an account of how he had escaped.
- O, nasıl kaçtığını açıklamak durumunda kaldı.
The children didn't seem to understand the instructions.
- Çocuklar açıklamaları anlıyor gibi görünmüyorlardı.
Some words are hard to define.
- Bazı kelimeleri açıklamak zordur.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
He wants to make something clear.
- O bir şeyi açıklamak istiyor.
İhtimamla izahını yaptı.
- Özenle açıklamasını yaptı.