Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
- A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Dan ufak yaralarla kurtuldu.
- Dan survived with minor injuries.
Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- The exhibition caused a minor scandal.
Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- Because you're a minor, you can't enter.
Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
- I was given a minor share of my father's wealth.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.
Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
- The law prohibits minors from smoking.