We were just about to knock.
- Biz vurmak üzereydik.
Tom didn't want to reveal more than he had to.
- Tom zorunda olduğunun daha fazlasını açığa vurmak istemedi.
I can't stop you from revealing my secrets. However, I beg you not to.
- Seni sırlarımı açığa vurmaktan vazgeçiremem. Ancak, yapmaman için yalvarıyorum.
Tom has been accused of shooting an unarmed man.
- Tom silahsız bir insanı vurmakla suçlandı.
Tom threatened to shoot Mary if she didn't leave.
- Tom o gitmezse Mary'yi vurmakla tehdit etti.
The judge was forced to slam her gavel down multiple times in order to restore order to the court.
- Hakim mahkemeye düzeni sağlamak için birkaç sefer tokmağı aşağı vurmak zorunda kaldı.
Tom wanted to hit Mary, but John stopped him.
- Tom Mary'ye vurmak istedi fakat John onu durdurdu.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
The documents are to be stamped before distribution.